3. BÖLÜM SEVR'İN ÖZLEMİ: BÜYÜK KÜRDİSTAN (1/2)
1920'de
imzalanan ve Atatürk tarafından geçersiz kılınan Sevr Anlaşması, hatırlanacağı
gibi Osmanlı'nın varlığından beri, Batı'nın süregelen en büyük özlemlerini
resmi olarak Türk milletinin önüne koymuştu. Ortadoğu'yu, Arap Yarımadası'nı,
Balkanları ve Afrika'yı kaybetmiş olan Osmanlı'dan batıda Ege kıyıları talep
ediliyor, kuzeydoğuda Ermenistan ve güneydoğuda ise Kürdistan için toprak
isteniyordu. TBMM tarafından tanınmaması anlaşmayı rafa kaldırsa da Sevr'in
Kürdistan özlemi hiçbir zaman sona ermedi. Çünkü bazılarına göre Mezopotamya,
kehanetlerin kalbindeki bir merkezdi ve mutlaka idare altına alınmalıydı.
Mezopotamya
bölgesi, bilindiği gibi, Türkiye'nin güneydoğusu, İran'ın güneybatısı, Irak ve
Suriye'nin bir bölümünü kapsayan bir bölgedir. Bu bölgenin önemli özelliği ise
bölgenin etnik olarak Kürtlerin yaşadığı bir coğrafya olmasıdır. Dolayısıyla
geçmişten bu yana bir kısım Evanjelik Hristiyanların ve onların politik
kollarının hedefi, bölgenin güçlü devletlerinin –yani Türkiye, İran, Suriye ve
Irak'ın– parçalanarak bu bölgede yeni bir Kürt devleti kurulabilmesi olmuştur.
Bu devletin iki önemli özelliği olmalıdır: ABD ve Avrupa'nın kayıtsız şartsız
müttefiki olmalı, dahası ABD ve Avrupa'nın tüm isteklerini yerine getiren bir
piyon devlet olmalıdır.
Bu
piyon devlet, Batı'ya, Ortadoğu topraklarında oldukça stratejik bir alan
sağlayacak, üsler kurabilmeleri için mükemmel stratejik coğrafya sunacak ve
beklenen Armageddon Savaşı için de ortam, imkan ve mekan oluşturacaktır.
Dolayısıyla Büyük
Kürdistan projesi, Sevr'den beri resmi olarak işleyen bir projedir. Kürt
nüfusunu barındıran dört ülkeyi hedeflemektedir. İstikrarsızlaştırma planı
dahilinde bu hedef, Irak ve Suriye açısından başarıya ulaşmıştır. Irak'ta
özerk, Suriye'de ise kantonlardan oluşan bir Kürt yerleşim alanı vardır.
Irak'ın her geçen gün daha da karışması Kürt Özerk Yönetimi'nin
"bağımsızlık ilan edebiliriz" söylemlerine yol vermiştir. Nitekim
Irak anayasası buna müsaittir. Yerel halk oyladığı takdirde, özerk yönetim
Irak'tan bağımsız bir devlet olarak ayrılabilir.
Planın ikinci
aşaması olan Suriye Kürtleri açısından da beklenen ilerleme kaydedilmiş
görünmektedir. Kanton yönetimlere bölünmüş olan Kürt yönetimi burada sık sık
özerklik ilan etmekte, fakat Suriye'deki iç savaş sebebiyle muhatap bulamamanın
bir sonucu olarak mevcut sisteme geri dönülmektedir. Fakat bu aşamada dikkat
çeken bir husus vardır: Batı ülkelerinin Suriye'deki Kürt bölgesine karşı aşırı
hassasiyeti. Bu konu birazdan incelenecektir.
Hedefin üçüncü ve
dördüncü safhası yani İran ve Türkiye ise, daha önce de belirttiğimiz gibi,
istikrarlı ülkeler olmaları bakımından önemli bir sorun teşkil ederler.
Dolayısıyla ince plan şu günlerde bu iki ülkeyi dize getirmek üzerine devam
etmektedir. Burada konumuz olan hedefin Türkiye yönünü ele alırken bahsetmemiz
gereken temel unsur PKK'dır. Çünkü Avrupa ve ABD'nin yıllardır terör listesinde
bulunan, Marksist, Leninist, komünist PKK, şu anda Türkiye'yi bölmek için
Batı'ya yaranmakta; Batı'nın bazı derin güçleri ise yine Türkiye'yi bölmek için
PKK'nın maskesini görmezden gelmektedir. Dolayısıyla karşımızda, PKK'nın
Batı'yı, Batı'nın ise PKK'yı kullandığı tehlikeli bir ortam vardır.
Batı PKK'yı, PKK ise
Batı'yı kullanıyor
Komünist, Stalinist bölücü terör örgütü PKK, Irak ve İran sınırındaki Kandil\ Dağlarında konuşlanmışlardır. Haince saklanmakta, alçakça pusu kurmaktadırlar. |
PKK'yı, günümüzdeki
bazı gazetelerde çıkan yazılardan tanımış olan biri, gerçekte şiddet yanlısı
olan bu komünist terör örgütünü kolaylıkla Batı'nın destek vermesi gereken
"Kürt savaşçılar" olarak değerlendirecektir. Çünkü uluslararası ana
akım medyanın, özellikle son günlerde, PKK'yı takdim edişi bu şekildedir.
Bunun sebebi çift taraflı
bir menfaat alanının doğmuş olmasıdır. Yaklaşık 40 yıldır Türkiye'den Güneydoğu
bölgesini koparmaya çalışan komünist PKK ile yaklaşık 100 yıldır bu bölgeyi
koparmaya çalışan Batılı derin güçler ortak paydada buluşmuştur. Batı için en
büyük itiraz olan "komünizm" faktörü, PKK'nın girdiği sahte kılıklar
altında sinsice gözlerden ırak hale getirilmeye çalışılmıştır. Komünist kahpe
teröristler yüzlerine maske geçirmiş ve kimlik mücadelesi veren, haklarını
arayan emperyalist Kürt savaşçıları görünümüne bürünmüşlerdir. Bu durum
Batı'nın işine gelmiş ve PKK'yı hedeflerini gerçekleştirmek için iyi bir koz
olarak görmüşlerdir. Nasıl bir belanın içine girdiklerinin farkına dahi
varmadan...
Bu belayı tarif
etmemiz şarttır. Çünkü PKK, Kürt kimliğinin mücadelesini veren kahraman
savaşçılar falan değil, emperyalist kılığa bürünen, gerçekte HALEN komünizmi
yaymayı hedefleyen, Kürtlük veya Kürtler umurlarında bile olmayan Leninist, eli
kanlı bir terör örgütüdür. Bölgede yaşayan Kürtler ile PKK'lı teröristlerin arasındaki
ayrımı çok iyi yapmak gerekmektedir.
PKK ile ittifaka
girmeyi düşünen bir kısım Batılıların nasıl bir bela ile karşı karşıya olduğunu
gösterebilmek için PKK'nın emperyalizm maskesini deşifre etmek gerekmektedir.
Söz konusu Batılı güçler eğer hala komünizmle mücadeleyi esas alan
ideolojilerini koruyorlarsa, şu durumda onlara kötü haber: Kanlı komünistlerle
ittifak içindeler!
PKK neden kuruldu?
Üniversitelerde bir
öğrenci hareketi olarak başlayan ve 1977 döneminde kendilerine Apocular denen
PKK hareketi, zaman içinde Kürt Devrimcileri veya Apocular isimlerini bırakarak
Ulusal Kurtuluş Ordusu adını almıştır. Zaman içinde sol grupların birçoğu bu
örgüt ile çeşitli bağlantılar kurmaya başlamıştır. Çünkü örgütün temel
ideolojisi Marksizm-Leninizm üzerine kuruludur. O dönemde söz konusu grubun
lideri konumunda olan Abdullah Öcalan'ın şu açıklamaları PKK'nın ilk kuruluş
bildirgesi sayılabilir:
20 Ağustos 1987'de Mardin Dargeçit İlçesi'ne bağlı Bahçe Mezrası'na gelen PKK'lılar Şehmus Arık'ın evini bastı. Kalaşnikoflarla katliam yapan PKK'lılar 2'si kadın, 3 çocuğu öldürdü. 4 aylık Hamza kurşunların hedefi olduğunda beşikte uyuyordu. |
Klasik manada
bizler Marksizm ve Leninizm'i araştırıp inceleyeceğiz. Bu ideolojilerin
kılavuzluğunda dünyanın, Ortadoğu'nun ve Türkiye'nin genel bir tahlilini
yapacağız. Bu bakış açısına göre Doğu ve Güneydoğu Anadolu (Kuzey Kürdistan)
sömürge durumundadır. Türkiye de sömürgeci devlettir. Ayrıca Kürdistan'ın diğer
parçaları da İran, Irak ve Suriye'nin sömürgeci idaresi altındadır.7
PKK'nın amacını
açıklayan diğer bir yazılı belge 1978 yılında yayınlanan Kürdistan Devriminin
Yolu (Manisfesto) ile Parti Programı'dır. Parti Programı'nda daha doğrusu
Öcalan'ın hazırladığı Taslak'ta PKK'nın amacı şöyle özetlenmektedir:
Kürdistan,
sömürgeci 4 devlet Türkiye, İran, Irak ve Suriye tarafından dörde bölünmüştür.
En büyük parça Türkiye Kürdistanı'dır. Burada yarı feodal ilişkiler geçerlidir.
Devrimde Türkiye Kürdistan'ı önderlik yapacaktır. Devrimin niteliği ulusun
demokratik devrimidir. Asgari hedef, sömürgeciliği yıkarak bağımsız, demokratik
ve birleşik bir Kürdistan devleti kurmaktır. Azami hedef, Marksist-Leninist
ilkelere dayalı bir devlet kurmaktır. Devrime öncü güç proletaryadır. Devrimde
temel güç köylüdür. Temel ittifak da işçi-köylü-aydın ittifakıdır.8
Aynı dönemde
yayınlanan Tüzük ise programda belirlenen hedefleri gerçekleştirmek için
oluşturulacak partinin temel niteliğini açıklamaktadır. Hem Manifesto, hem
Program, hem de Tüzük'te kendisini Marksist-Leninist olarak tanımlayan örgütün
tüm ideolojisi "zor ve sömürge" kavramları üzerine inşa edilmiştir.
Buna göre sömürgeci güçlere karşı devrimci şiddet sonuna kadar kullanılmalı ve
sömürgeci güçler bu şiddet sonucunda örgütü kabullenmeye zorlanmalıdır.9 Burada, Engels'in "Zor Teorisi" esas
alınmış ve Marks ve Engels'in proletarya iktidara giderken şiddetin göz ardı
edilmemesine dair ifadeleri yol gösterici kabul edilmiştir.
Abdullah Öcalan da,
bu görüşlere sahip çıkarak şiddetin vazgeçilmezliğini ileri sürmüş ve Kürdistan'da Zor'un Rolü isimli
kitabında bu görüşlerini açıklamıştır:
….Biz gerilla
savaşıyla hareketli savaşı bir arada uygulayarak düşmanın askeri üstünlüğünü
yok etmeye ve onu daha da geriletmeye ve Türkiye'deki devrimin gelişimini
hızlandırmaya çalışacağız. Bu trajik denge aşamasında Kürdistan'da devam eden
gerilla savaşıyla hareketli savaş eğer Türkiye'de de gelişmiş bir devrimci
savaşla desteklenirse ve Türkiye'de büyük kentlerde dahil olmak üzere bir
proletarya ve halk ayaklanması gündeme gelirse bu ayaklanma durumu Kürdistan'a
kadar genişletilerek, Türkiye ve Kürdistan'da girişilecek halk ayaklanmalarıyla
burjuva ordusu dağıtılabilecek, devrimin siyasi üstünlüğü böylece askeri
üstünlüğe de dönüştürülerek burjuva iktidarı yıkılıp devrim zafere
götürülebilecektir…10
"Burjuva"ya
karşı "Proletarya diktatörlüğü" isteyen, bunun ancak bir
"devrim" ve "terör" yoluyla yapılabileceğini anlatan
Öcalan, Marks'ın ideallerini, Lenin'in uygulamalarını tarif etmektedir. Lenin,
kendi idealindeki devrimi şu şekilde tarif etmiştir:
Bir burjuvazi
devrimi, proletaryanın çıkarları için kesinlikle gereklidir. Burjuvazi devrimi
ne kadar tamamlanmış, kararlı ve tutarlı olursa, sosyalizm için proletaryanın
burjuvaziye karşı mücadelesi o kadar emin olacaktır. ... Fransızların söylediği
gibi işçiler için 'tüfeği bir omuzdan diğerine almak' daha kolay olacaktır.
Devrimin sağladığı özgürlük ile burjuvazi devriminin onlara verdiği silahı,
burjuvazinin kendisine çevirecekler.11
PKK hainliğinin temelinde kahpece pusular kurup gerilla yöntemleri uygulamak vardır. PKK'nın kuruluş manifestosundan bugüne kadar uyguladığı yöntem daima komünist gerilla yöntemi olmuştur. |
Felsefesini bu
fikirler doğrultusunda belirleyen Öcalan da, Marksist çizgiye gelmesini ve
kendisini bu yüzyılın Lenin'i ilan etmesi zihniyetini hiçbir zaman
gizlememiştir:
...Tabii daha
sonra tercih Marksizm-Leninizm'e yapılır. Sosyalizmin Alfabesi (Leo Huberman)
elime aldığım ilk klasiktir. Okuduğumda yastığımın altına koydum ve bu iş
burada biter dedim. Sanırım 1969'da Sosyalizm tercihi kesinleşti.12
Lenin 1900'de ne
ise ben de 21. yüzyıl sosyalizmini temsil ediyorum, reel sosyalizmle savaşarak,
emperyalizmle savaşarak yeni sosyalizmi inşa ediyorum. 13
Öcalan, PKK'nın
Marksizm-Leninizm geleneği üzerine inşa edildiğini ve bundan sonra da bu
ilkeler üzerinde devam edeceğini şu sözlerle ifade etmiştir:
PKK,
Marksizm-Leninizm geleneğine uygun bir gelişme yaşamıştır. Bundan sonrası açık
ki etle tırnak gibi birbirinden ayrılmayan bu miras üzerine şekillenecektir.14
Öcalan, 1 Mayıs 1982
yılında yaptığı konuşmasında ise şunları söylemiştir:
Ama şunu iyi
bilmeliyiz ki, Kürdistan tarihi bugün çağa ulaşmak istiyorsa, tamamıyla işçi
sınıfı gerçeğine dayanmak zorundadır. Ne kadar elverişsiz koşulları yaşarsa
yaşasın, işçi sınıfının objektif gücüne ve onun eylem kılavuzu olan bilimine,
MARKSİZM-LENINİZM'E DAYANMAK ZORUNDADIR VE DİKKAT EDİLİRSE BİZİM VARLIK
NEDENİMİZ TÜMÜYLE BU GERÇEK ETRAFINDA OLUŞMUŞTUR. ... Eğer o aşiret duvarları,
o feodal çitler aşılmasaydı, MODERN DÜŞÜNCE, EN DEVRİMCİ DÜŞÜNCE OLAN
MARKSİZM-LENINİZM kafalarımıza sıçramayacaktı.
Öcalan'ın açık
izahları, örgüt Manifestosu, Programı ve Tüzüğünde yer alan bilgilere şöyle bir
bakıldığında, PKK'nın nihai amacının, Marksist-Leninist temeller üzerine inşa
edilmiş bir Kürdistan oluşturmak olduğu görülecektir. Bu bölgeyi içine alan
İran, Irak, Suriye ve Türkiye'nin "sömürgeci" devletler olduğu
belirtilmekte ve PKK, hedefini meşru kılmak için sömürge yaklaşımını temel
almaktadır. Örgüt mensupları, kapitalist ülkelerdeki işçi sınıfı hareketlerini
örnek almakta ve bu hareketleri gerçekleştirenleri müttefikleri olarak
görmektedir. Amaçları, "Sosyalist Kürdistan" adı altında kurulan bir
bölge içinde "sınıfsız" bir toplum meydana getirmek, komün sistemini
oluşturmaktır; manifestolarında bunun için savaş çağrısı yapılmaktadır.
Öcalan, PKK'nın Marksist, Leninist bir yapılanma olduğunu kendi sözleriyle dile getirmektedir. PKK'nın bu ideolojisinde günümüzde de bir değişiklik yoktur.
|
Bölücü terör örgütünün komünist bir
yapılanma olduğunu anlayabilmek için PKK'nın resmi sitesindeki PKK parti
programında geçen Darwinist ve komünist ifadelere de dikkat vermek gerekir:
Toplumsallık insan türünün var olma
biçimidir. İnsan türünün hayvansı atalarından kopup insanlaşması ile
toplumsallaşma düzeyi at başı gider. Toplumsal yaşam dışında yalnız
birey yaşamı yoktur. Toplumsal değişim ve gelişmede de, evrensel
sistemin dili olan diyalektik ikilemlerin sürekli zenginleşerek veya
yoksunlaşarak akışı işler.
Kaynak: http://www.pkkonline.com/tr/index.php?sys=article&artID=200
PKK terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan,
90’lı yıllara kadar Leninist, komünist görüşü açıkça savunmuştur. Nitekim
90’ların öncesinde gerçekleştirilen parti kongrelerinde kızıl komünist
bayraklar, Lenin, Marks ve Engels'in posterleri dikkat çekmektedir. 90’lı
yılların sonralarında emperyalizme dönüş şeklinde yapılan kimlik değişimi ise
tümüyle göz boyayıcıdır. ABD'nin gözüne girmek için yapılan bu değişiklik,
sadece bir devlet kurana kadar ABD'nin desteğini almak içindir. ABD'nin
yardımıyla kurulacak devlet ise tüm dünyaya hakim olmayı amaçlayan bir komünist
devlet olacaktır. ABD ise komünist bir devlet hedefine destek verdiğinin
farkında dahi değildir.
PKK'nın bugün kullandığı emperyalist maske, ne acıdır ki hem Batı'yı hem de ülkemizde pek çok kesimi aldatmış gözükmektedir. Oysa PKK, ideolojisinden ve hedefinden hiçbir şey yitirmemiştir. Hala Türkiye'den toprak alma, sömürgeci olarak gördüğü Türk devletini tümüyle yıkma ve bu topraklar üzerinde komünist bir devlet kurma azmindedir. Nitekim PKK, fırsatını bulduğu ilk anda haince saldırılara geri dönmüş, komünist ideolojinin gereği olarak kanlı terör eylemlerini başlatmış, "barış güvercini" imajını hemen değiştirerek gerçek yüzünü göstermiştir. Batı'nın çok geç olmadan bu oyunun boyutlarını görmesi, PKK'nın sadece Türkiye ve Ortadoğu'da değil tüm dünyada nasıl bir kabusa yol açabileceğini hemen anlaması gerekmektedir. |
PKK, emperyalist bir görünüm altına girmiş olsa da, kamplarda, mağaralarda gençlere ilk verilen eğitim hala Darwinist, Marksist, Leninist eğitimdir. Kullanılan yöntem, her fırsatta Marksist propagandaya dayanmaktadır. Fakat ülkemizde, PKK'nın ideolojisine yönelik bir çalışma yapılmamakta, sahte Darwinist ve Marksist ideolojiye bilimsel cevap verebilecek bir genç nesil yetiştirilememektedir. Çünkü tüm dünyada olduğu gibi Türk okullarında da Darwinist eğitim verilmekte, PKK'nın temel ideolojisi eğitim müfredatlarımızda adeta gerçekmiş gibi yer almaktadır. Durum böyleyken PKK'yı temelinden çökertecek en önemli unsur olan eğitim seferberliğinin gerçekleşmesi mümkün olamamaktadır. PKK ideoloji yoluyla güçlenirken, bunu durduracak bir çalışma yapılmamaktadır. PKK militanları, örgüte girdiklerinde ilk iş olarak felsefi ve ideolojik eğitim alırlar. PKK'nın temeli bu ideolojik eğitimdir. Bu eğitimi aldıktan sonra insanı bir hayvan türü olarak gören, varlığının bir amacı olmadığına ve yaşamak için öldürmek gerektiğine inanan ve çatışmayı şart gören nesiller yetişmeye başlar. Bunu yaparken PKK militanları, sadece ideolojileri uğruna var olduklarına inanarak bu uğurda her şeyi yapmaya hazır olurlar. Terörü durdurmak için yegane çözüm, Marksizm'in temeli olan Darwinizm'in bir sahtekarlık olduğunun gösterilmesidir. Sahte bir dine bağlı olduğunu görünce bir terörist, tüm inancını, tüm şevkini ve tüm sahte hedefini kaybetmiş olur. |
Üstte, Güney Afrika Komünist Partisi'nin, komünist bölücü terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'a vermiş olduğu ödül görülüyor. Komünist Parti lideri Blade Nzimande, söz konusu ödülü verirken Öcalan'ı emperyalizm ve sömürgeciliğe karşı verdiği terörist mücadeleden dolayı övmüş ve onu "komünist ve sosyalist hareketin ışığı" olarak tanımlamıştır. Buradan da anlaşıldığı gibi komünist hareket, dünyanın her tarafındaki komünistler tarafından destek bulur. Ülkemizin güneydoğusundaki hareket de bir komünist hareket olduğu ve komünizmin gereği olarak terörü en azgın biçimiyle uyguladığı için sürekli olarak komünist ülkelerden ve çeşitli komünist birimlerden destek görmektedir ve görecektir. Ta ki, komünist dünya devleti hayaline ulaşana kadar. |
Bu hedefin en önemli
gereklerinden biri kuşkusuz emperyalist güçlerin tümüne karşı koyma arzusudur.
Bu sebeple Amerika ve Amerika destekçisi Batı'nın tüm uygulamalarına, hatta
varlıklarına karşı çıkılmıştır. Manifesto, asıl olarak Amerikan emperyalist
zihniyetini yok etme hedefine odaklanılmıştır. Dolayısıyla Marksist PKK,
Marksizm'in gereği olarak emperyalizme ve dolayısıyla emperyalist odak olarak
gördükleri ABD'ye şiddetle karşı çıkmaktadır.
Marksizm ve Leninizm'in temel yöntemi şiddettir. Komünist devletler, komünist uygulamalar, bu amaçla hazırlanmış poster ve tanıtımlar hep şiddete işaret etmektedir. PKK da, Türkiye ve Ortadoğu'daki tüm hedeflerine şiddet yoluyla ulaşma azmindedir. |
PKK programının
"Kürdistan Devriminin Görevleri" başlıklı bölümünde
"sömürgeci" olarak tanımlanan Türkiye Cumhuriyeti'nin sunacağı her
türlü çözüm arayışlarını (buna bölgesel özerklik de dahildir) reddetmek
gerektiği bildirilmiştir. Bu reddedişteki amaç, Türkiye Cumhuriyeti'nin mutlaka
parçalanması gerektiği düşüncesinden kaynaklanmaktadır.
Komünist zihniyet, emperyalist güçlerin tümüne karşı koyma isteği nedeniyle, Amerika ve Amerika destekçisi Batı'nın tüm uygulamalarına, hatta varlıklarına bile karşı çıkar. Komünist posterlerde ABD bayrağının hedefte olması bu idealin temsilidir. |
Manifestoda,
Komünist Kürdistan'ı inşa edebilmek için, Türk güvenlik güçlerini kırsal
bölgelerden ve Türk-Irak sınırından geri çekilmeye zorlayarak, Türkiye'nin
güneydoğusunun bazı bölümlerinde askeri ve politik denetim kurmak hedef olarak
belirtilmektedir. Kurtarılmış bölgeler oluşturulduktan sonra, kentlerde
saldırılar ve bölge çapında kargaşa ve ayaklanmalar başlatılacaktır. PKK'nın
mevcut silahlı güçleri konvansiyonel bir orduya dönüştürülecek ve hedef Türk
ordusunu bozguna uğratmak olacaktır. Bütün bunların sonucunda, Türk ordusunun
"Kürdistan" olarak nitelendirilen toprakları terk edeceği beklentisi
vardır.15
PKK'nın temel hedefi, Türkiye topraklarında bir komünist devlet kurarak politik ve askeri güç kazanmak, bölgedeki Kürt halkını şiddet yoluyla baskı altına alarak bir prolaterya diktatörlüğü inşa etmektir. Bu, bizim iddiamız değil, PKK'nın kuruluş manifestosunda geçen nihai hedeftir. |
PKK manifestosundaki
bu detayları vermemizin amacı, PKK'nın Marksist Leninist bir örgütlenme olarak
kurulduğunu gözler önüne sermek ve başta ABD olmak üzere her türlü emperyalist,
kapitalist ülke, devlet ve sisteme karşı savaş hedefini gözettiğini
belirtmektir. PKK, Türkiye'yi ve Kürtleri barındıran civar ülkeleri
"yıkarak" bir komünist devlet kurma azmindedir. Kuruluş amacı budur
ve bu amaçtan şimdiye kadar hiçbir şekilde vazgeçilmiş değildir.
Dünya değiştikçe,
Ortadoğu'da sınırlar hassaslaştıkça, güç dengeleri değişim gösterdikçe, PKK
yıllar içinde emperyalist bir maske takma zorunluluğu duymuştur. Bunun için
sebepler çoktur; bu sebepleri sonraki başlıklarda inceleyeceğiz. Burada
özellikle vurgulanması gereken nokta, PKK'nın kuruluş günlerindeki Marksist
görünümü ile bugünkü emperyalist maskesinin pek çok ülke ve fikir adamı için
aldatıcı olmasını engellemektir. PKK, bugünkü sahte görünümü altında, hala,
komünist dünya devleti kurma azminde olan Marksist Leninist bir terör
örgütüdür.
PKK'nın emperyalizm
maskesi
SORU: Saddam'a razı
olmayan Batı, niye Türkiye'nin güçlenmesini istesin ki?
ÖCALAN: Fakat bu bir
Kürt özerkliği de yaratır. Türkiye'yi de zayıflatır bu, zayıflatmasını bilir.
SORU: Kürt özerkliği
aynı zamanda Türkiye'yi de frenler mi demek istiyorsunuz?
ÖCALAN: Batı yanlısı
bir Kürt özerk bölgesi, Batı için Türkiye'yi frenler. Arapları frenler, İran'ı
frenler. Bu açıdan Batı, Kürtlerin
özerkliğine sevdalanacak gibime geliyor. Bu bölgeyi Türkiye'ye doğru,
İran'a doğru yayacaklar. Tabii bu, Batı'nın isteğidir.16
PKK lideri Abdullah
Öcalan'ın Rafet Ballı'ya 1991 yılında verdiği röportajda sarf ettiği bu sözler,
aslında konunun özünü anlamak için yeterlidir. Batı'da bir kısım güçler,
Türkiye'de Kürtlerin özerkliğine sevdalanmıştır. Bunun hedefi, tam da Öcalan'ın
belirttiği gibi Türkiye'yi, Arapları ve İran'ı frenlemek olacaktır. Türkiye'ye
ve İran'a yayılmış olan bir Kürt bölgesi tümüyle Batı'daki söz konusu güçlerin
isteğidir. Çünkü yukarıda detaylı şekilde bahsini ettiğimiz derin güçlerin
çıkarları, buna son derece uygun düşmektedir.
Söz konusu plan
aslında Öcalan tarafından 90'lı yılların başlangıcında keşfedilmiştir. Bu
yıllar, PKK'nın Türkiye toprakları üzerinde ciddi kayıplar verdiği, örgütün
büyük oranda kan kaybettiği, taraftarlarını yitirdiği ve yeni katılımlar elde edemediği
dönemdir. Kendi söylemlerine göre, Marksist ve Leninist bir örgüt olarak
yaptıkları eylemler çok büyük oranda kendilerine dönmüş, güçlerini
yitirmelerine neden olmuştur.
Aynı dönem, Körfez
Savaşı'nın başladığı ve bu savaşın bir neticesi olarak 36. paralelin kuzeyinde
bir güvenli bölgenin inşa edildiği ve Irak Kürtlerinin korumaya alındığı
dönemdir. Kan kaybeden PKK, Batı koalisyon güçlerinin Kürtleri koruma altına
almasını ve Irak'ta bir Kürt özerk bölge sinyalinin oluşmasını kendisine baz
alarak, dev bir taktiksel değişim politikasına yönelmiştir. Bu değişim öylesine
kapsamlıdır ki, PKK, Leninist özünü hissettirmeyecek şekilde bir maske takmış,
emperyalizm kılıfı altına gizlenmiş ve başta ABD olmak üzere tüm Batı'yı en
hararetli müttefiki ilan etmiştir. Öyle ki temel hedefi emperyalizm ve onun
başını çeken ABD'yi yok etmek olan PKK, ABD'nin himayesi altına girebilmek için
bayrağından söylemlerine kadar her şeyi değiştirmiştir.
PKK'ya bir sığınak:
36. paralelin kuzeyi
1991 Körfez
Savaşı'nın hemen sonrasında Irak'tan kaçan Kürt mültecilerin sayısı ciddi
anlamda yükselince, Irak-Türkiye sınırında bir güvenli bölge oluşturulmuştur.
Nisan 1991'de, ABD yönetimi Irak'a, Kürtlerin bulunduğu bölge olan 36.
paralelin kuzeyinde, karada ve havada faaliyet göstermemesi uyarısında
bulunmuştur. Bu çerçevede 36. paralelin kuzeyinin Irak uçuşlarına yasaklanması,
Birleşik Görev Gücü adındaki uluslararası bir askeri gücün bölgeye
yerleştirilmesi ve sonraki gelişmeler, Kuzey Irak'ta fiili bir Kürt yönetiminin
oluşmasını beraberinde getirmiştir. Temmuz 1991 tarihinde ise Kürtler için
oluşturulan güvenlik bölgesinin korunması için aralarında Türkiye, ABD,
İngiltere ve Fransız askeri kuvvetlerinin bulunduğu 77 uçak ve helikopter ve
1862 personelden oluşan Çekiç Güç, Türkiye sınırları içinde
konuşlandırılmıştır. Çekiç Güç'ün buradaki varlığı ile söz konusu Kürt bölgesi
özel bir koruma altına alınmıştır.
1991 Körfez Savaşı'nın hemen sonrasında İncirlik Üssü'nde konuşlandırılmış Çekiç Güç. Resimde görevli yabancı askerler görülebiliyor. Küçük resim, üssün tepeden görünüşü. |
Bu dönem, ciddi
kayıplar veren ve kan kaybeden PKK'nın mecburi taktik değişiminin başlangıç
dönemidir. Güvenli bölge içine alınan ve ABD denetiminde olan 36. paralelin
kuzeyi, PKK açısından paha biçilmez bir fırsat olmuştur. PKK bu şekilde,
barınacak, güçlenecek, hatta eğitilecek bir alan edinmiştir. Fakat bu
imkanlardan faydalanabilmek için "komünizm karşıtı" olan ABD'nin
gözüne girecek bir şeyler yapması gerekmiştir. Amerika yandaşı görünümü alması,
komünizm adına terör gerçekleştirdiğini unutturması şart olmuştur. Eğer bunu
başarabilirse, bir süper gücün desteğini almış olacaktır. Ve ne garip bir
tevafuktur ABD'de bir kısım birimler, tıpkı kendileri gibi Türkiye üzerinde bir
Büyük Kürdistan emeli peşinde koşmaktadır.
İşte bu sebeplerle
PKK, söylemlerini, taktiklerini, bayrağını değiştirmiş; Rus-Çin destekçisiyken
bir anda ABD destekçisi olmuş; sahtekarca emperyalist görünüme bürünmüştür. Bu
durum, aslında PKK gerçeğini gayet iyi bilen Amerikan derin devletinin de işine
gelmiş, derin devlet, bu emperyalist maskeye çok inanmak istemiştir. Bölgede
Kürt devletinin kurulması için PKK'nın kullanılmasında sakınca görmemiştir.
PKK, Rus-Çin destekçisiyken bir anda ABD destekçisi olmuş; sahtekarca emperyalist görünüme bürünmüştür. |
Öcalan'ın, başından
beri emperyalist gördüğü ABD'ye yaranmak için sarf ettiği şu sözler, bu
maskenin hangi boyutlarda olduğunu gözler önüne sermektedir:
İslam'ın unutur,
inkar edilir kıldığı bu halk, tüm tarikatçı yapılanmalara karşı Armageddon'da
ağırlıklı olarak Hristiyanlar ve Musevilerin yanında yer alacaktır.17
Taktik bilindiktir:
Öcalan, ABD'nin gözüne girecek şekilde İslam'ı eleştirmekte, İslam ile
bütünleşmiş olarak yaşayan Kürt halkını inkar etmekte, herhangi bir dine inancı
veya saygısı varmış gibi davranarak, Hristiyan ve Musevi inancının destekçisi
görünmektedir. Hristiyan Evanjeliklerin Mezopotamya'da gerçekleşmesini
bekledikleri Armageddon Savaşına kurnazca vurgu yapması ise kuşkusuz oldukça
dikkat çekicidir. Nitekim bu taktik şu an PKK tarafından uygulanmakta,
günümüzde Ortadoğu’da devam eden kanlı çatışmalarda PKK, Batılı devletlerden
yardım alarak silahını Müslümanlara yöneltmektedir.
Çekiç Güç uygulamasının hemen ardından PKK güçlenmiş ve silahlanmış olarak Türkiye toprakları üzerinde terör eylemlerine geri dönmüştür. 36. paralelin kuzeyinde 20 PKK kampı bir anda belirmiş ve göstermelik taktik değişimleri nedeniyle ABD ve koalisyondan destek almışlardır. |
Bu görüntü son
derece göz boyayıcı olmuş, nitekim 36. paralelin kuzeyinin özel bir idareye
ayrılmasının hemen ardından aniden 70 PKK kampı ortaya çıkmıştır.18 Jay Walker adlı bir araştırmacı, PKK
kamplarındaki gözlemlerini ‘’Türkiye'de
Kürt Ayaklanması’’ adlı yazısında şöyle aktarmıştır: “...sınır boyunca 20 PKK eğitim kampı gördüm. Kamplarda Fransız
peynirleri yenmekte, Amerikan kakao ve kahveleri içilmekteydi.’’19
PKK, bu dönemde,
özellikle ABD'nin büyük bir risk olarak gördüğü İran'a yönelik olarak
güçlendirilmiştir. Çöküş aşamasına geldikleri bir anda söz konusu güvenli
bölge, adeta bir PKK özel bölgesi gibi görev yapmış ve bu sayede terör örgütü
silahlanmış, eğitilmiş ve kendini toparlanmıştır.
Bunun sonucu olarak
da Çekiç Güç uygulamasının hemen ardından PKK güçlenmiş ve silahlanmış olarak
Türkiye toprakları üzerinde terör eylemlerine geri dönmüştür. Nitekim 90'lı
yıllar, PKK'nın Türkiye üzerinde en fazla eylem yaptığı ve en fazla can aldığı
dönemdir.
Kürtler onurumuzdur, gururumuzdur; onlar efendilik, dürüstlük, sevgi ve saygının sembolüdürler. Komünist hainlerin, Kürt kardeşlerimizi bizden ayırmaya güçleri yetmeyecektir. |
Şunu belirtelim, Kürtlerin
bir devlet kurmasına itirazımız yoktur. Bilindiği gibi Irak'ın kuzeyinde
hali hazırda özerk bir Kürt devleti zaten bulunmaktadır ve Türkiye bu devlet
ile son derece iyi ilişkiler içindedir. Devlet Başkanı Mesud Barzani ve
Başbakan Neçirvan Barzani samimi ve dindar iki önemli liderdir. Elbette
ülkelerin bütünlüğünü korumaları daima isteyeceğimiz bir şeydir fakat özellikle
Irak'ın içinde bulunduğu karmaşa ortamının mecburi bir getirisi olarak eğer
önümüzdeki günlerde Barzani liderliğinin denetiminde Kuzey Irak'ta bağımsız bir
Kürdistan kurulursa, buna da desteğimiz elbette olacaktır. Fakat bunun için
öncelikle o bölgeden de PKK tehdidinin temizlenmesi ve özellikle bu tehdidin
Barzani ailesinin üzerinden kalkması gerekmektedir. Görülebileceği gibi
itirazımız bir Kürt devleti kurulmasında değil, fakat iki önemli noktadadır:
1. Türkiye
topraklarına göz dikilmesi
2. Kürdistan kurma
hayalinin PKK ile gerçekleştirilmek istenmesi.
Türkiye'de bir dönem yaşanmış olan ve kimliklerine, dinlerine, inançlarına göre insanlarımızın ezildiği kirli ve puslu dönem artık bitmiştir. Geçmişte yaşanan sıkıntıların elbette farkındayız ancak artık tüm insanlarımızın bir arada özgürlük, demokrasi ve mutluluk içinde yaşama vaktidir. Buna engel olmaya kalkan hiçbir güç başarılı olamayacaktır. |
Türkiye, Kürtleri
ile bir bütündür. Bin yıldır bu topraklar üzerinde Kürtler ve Türkler birlikte
yaşamışlardır ve kardeştirler. Türkiye'de hiçbir Kürt, kendi anavatanından
ayrılmaya niyetli değildir. Türkler de Kürtleri bırakmak niyetinde asla
değildirler. Kürt kardeşlerimiz tedirgin olmamalıdırlar; Türkiye devleti içinde
çöreklenmiş ve şu anda yargı önünde olan Ergenekon terör örgütünün
mensuplarının geçmişte Kürtlere yönelik ayrımcı ve zulüm dolu bir politika izlemiş
oldukları bizim tarafımızdan gayet iyi bilinmektedir. İlerleyen bölümlerde bu
konuya kapsamlı yer ayrılmış ve Türk hükümetinin ve milletinin bu konuda
yapması gerekenler tarif edilmiştir.
Fakat şu
bilinmelidir: O dönemde Ergenekon terör örgütünün yaptıklarının tüm Türkiye'ye
mal edilmesi hatalı olacaktır. Bölünme, başından beri PKK terör örgütünün
dillendirdiği bir söylemdir. Bu terör örgütünün, Kürt milliyetçiliğiyle ise
alakası yoktur. Aksine bu terör örgütü asıl zulmü daima Kürtlere yöneltmiştir.
Dolayısıyla Türkiye'nin güneydoğusunda Türkiye'den ayrılmak isteyen bir Kürt
etnik grubu olduğu tümüyle yalandır. Doğrudur, Kürtler, çoğunlukla Türkiye'nin
güneydoğusundadırlar. Fakat aynı zamanda Kürtler Türkiye'nin her yerindedirler.
Yine güneydoğuda da Kürtlerden farklı olarak Zaza, Türkmen, Arap, Süryani,
Ermeni nüfuslar yoğunluktadır. Dolayısıyla Türkiye, her metrekaresinde farklı
halkların yaşadığı ve tüm halkların iç içe var olduğu bir bütündür. Kürt
ayrımcılığı şimdiye dek hep Ergenekon ve PKK çetelerinin söylemleriyle gündeme
gelmiştir. Irkçılık yapan ruh hastalarının zihinlerinde yer almıştır. Günlük
hayatta hiçbir zaman Kürt-Türk ayrımı diye bir şey yoktur. Buna iznimiz de
yoktur. Kürtler Anadolu topraklarının güzel bir süsü; maddi manevi önemli birer
değeri; dostluğun, dürüstlüğün, maneviyatın, vefa ve sadakatin mühim birer
sembolüdürler. Kürt kardeşlerimizi bizden ayırmaya kalkan zihniyet, asla ve
asla başarılı olamayacak daima hüsranla karşılaşacaktır.
Dolayısıyla Amerika
derin devletinin planladığı Büyük Kürdistan hayalinde, Türkiye olmayacaktır.
Amerika ve onu destekleyen Avrupa ülkelerinin derin devlet yapılanmalarının en
büyük hatası, kurguladıkları Kürdistan hayalinin PKK ile gerçekleşeceğine
inanmalarıdır. Bu hatadır çünkü PKK, belki de geçmiştekinden çok daha güçlü
olarak Marksist temeller üzerinde varlığını sürdürmektedir. Emperyalizm maskesi
kullanarak yaptığı ise, tarihte tüm ünlü komünistlerin başvurduğu kirli bir
taktiktir.
Dipnotlar
6. Yasin Yaylar, İsrail Amerika ve Evanjelizm, Altınpost yayıncılık, 2012, s. 74
7. Kürşad Berkkan – Cenk Eğilmezbilek, Başkan Öcalan "PKK ile mücadeleden müzakereye", İstanbul, 2013, s. 37
8. Altemur Kılıç, Büyük Kürdistan Büyük İsrail, Buğra Yayınları, İstanbul, s. 181
9. Cemal Temizöz, Siyasallaşan PKK Terörü, Togan Yayınları, Bakırköy, Şubat 2012, s.81
10. A.g.e. s. 82
11. Viladimir İ. Lenin, Toplu Yazıları, cilt 9, Haziran-Kasım 1905
12. Burhan Semiz, PKK ve KCK'nın Din Stratejisi, s. 98
13. Özgür Yaşamla Diyaloglar, s. 201
14. Kürdistan'da Halk Kahramanlığı, s. 78
15. Elif Çalışkan Polat, PKK Terör Örgütüne Dış Destek, Çatı Kitapları, 2013, s. 34
16. Bartu Soral, Paralel Kürdistan Kumpası, s. 65 (Rafet Ballı – Kürt Dosyası)
17. Burhan Semiz, PKK ve KCK'nın Din Stratejisi, s. 210
18. Cevdet Saral, Terörün Gizli Efendileri, Kripto Yayınları, Ankara, 2012, s. 265
19. A.g.e. s. 266
Yorumlar
Yorum Gönder