7. BÖLÜM KÜRT KARDEŞLERİMİZİN SORUNLARINI ANLAMAK



Derin devletler, güçlü veya zayıf, gelişmiş ya da geri kalmış, neredeyse her ülkenin zemininde yer alırlar. Devletlerin kararları, uygulamaları, talepleri, barışları ve savaşları daima bu derin devletlerin kontrolü altında olmuştur. ABD gibi güçlü bir ülke nasıl derin devletlerin etkisiyle bugün Ortadoğu ve komünist Kürdistan projesi uyguluyorsa, İran da bu derin devlet politikası nedeniyle Ortadoğu'nun bir kısım Sünnileri tarafından tehdit olarak görülmekte; Suriye iç savaşı da, Rusya-İran-Çin derin devletlerinin nüfuzu nedeniyle çözüme ulaşamamaktadır. Çoğu zaman Devlet Başkanları ve devletler karar mekanizmaları üzerinde öylesine güçsüzlerdir ki, politize edilmemiş vicdani söylemleri uygulamalarıyla tümüyle çelişir. Çünkü uygulamada mutlaka derin devletlerin dediğini yapmak zorundadırlar.

Türkiye'nin de geçmişi, bu karanlık derin devlet sisteminin en ürkütücü, en soğuk ve en acımasız şeklinin yaşandığı oldukça puslu bir geçmiştir. Bu dönem içinde belli kesimler üzerinde baskılar hiçbir zaman son bulmamış, ülke içinde faili meçhuller hiçbir zaman kesilmemiştir. Vesayet sistemi tüm ürkütücülüğüyle devlete egemen olmuş, Ergenekon derin devleti tüm sinsiliğiyle ülkeyi dinsiz, faşist bir çizgiye doğru götürmeye başlamıştır.

Son 10 yılda devlet içinde çöreklenmiş olan bu terör örgütünün ifşa edilmesi ülkemizde tertemiz bir nefes etkisi göstermiştir. Faili meçhuller büyük ölçüde son bulmuş, dindar kesim üzerindeki baskılar çoğunlukla kalkmış, farklı etnik gruplara yönelik şiddet azalmıştır. Türkiye'de derin devlet mekanizmasının tümüyle yok olduğunu söylemek zordur. Böyle bir sistemin yargı veya basın gibi organların içine sızmış bazı kişiler ile varlığını halen gösterdiğini söylemek güç değildir. Fakat eski Türkiye anlayışı büyük ölçüde yenilmiş, halkımız üzerindeki baskılar azalmıştır.

Geçmişte, Ergenekon derin devletinin çirkin yüzü tüm yurtta çeşitli şekillerde hissedilirken, kuşkusuz bunun etkilerini en fazla hisseden kesimlerden biri Kürt kardeşlerimiz olmuştur. Bunu telafi edebilmek için, onların çektiği acıları iyi bilmek gerekmektedir.

 

İki tehdit arasında Kürtler

Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasının ardından Irak, Suriye ve Türkiye arasında dağınık durumda kalan (İran'daki nüfuslarıyla birlikte dörde bölünmüş olan) Kürt halkı, çeşitli zorluk ve baskılarla karşılaştılar. Irak'ta Saddam, Suriye'de Esad diğer bir deyişle Baas rejimleri Kürtleri yok etmeye yönelik bir baskı siyaseti izledi. Saddam, kimyasal silah kullanarak Kürtlere toplu katliam yaparken, Esad Kürt halkının hak ve özgürlüklerini kullanmalarına izin vermek bir yana, onlara nüfus kağıdı dahi vermiyor, onları tamamen yok sayıyordu. Türkiye'de ise derin devlet zihniyetinin hakim olduğu dönemlerde Aleviler, dindarlar, muhafazakarlar gibi Kürt vatandaşlarımız da şiddetli baskı gördüler.

Özellikle 90'lı yılların Güneydoğusu, terör örgütü PKK'nın tehdit ve baskılarının Kürt kardeşlerimize yöneltildiği en zorlu dönemlerden biridir. Bu dönemin, aynı zamanda Güneydoğu'da Devlet yerine derin devletin hakimiyet kurduğu ve kağıda dökülmemiş illegal uygulamalarla dehşet yaşattığı bir dönem olduğu herkesin malumudur. PKK'ya karşı mücadele veren aşiretlerin bile derin devlet tarafından sorgulandığı; Devletin atadığı vatansever korucu kardeşlerimizin PKK ajanı ilan edilip derin devlet yetkilileri tarafından defalarca işkenceye uğratıldıkları; kardeşi, oğlu veya kızı dağda olan ailelerin, PKK karşıtı olmalarına rağmen sürekli baskı altında tutulduğu korkunç bir dönemdir bu.

Solda: 1988 Halepçe Katliamı

Kürt halkı, yıllar boyunca bölgede onulmaz acılar çekti. Saddam, Halepçe'de mazlum Kürt halkını kimyasal silahlarla katlederken, Suriye'de Esad, nüfus kağıdı bile vermediği Kürtlere şiddetli baskılar uyguluyordu.

Bu dönemde hain terör örgütü PKK tarafından ciddi şekilde baskı gören köy korucularımızın aileleri dahi PKK'nın hain kurşunlarına hedef olmuşken ve canlarını Allah rızası için vatan uğruna ortaya koymuşken, bir yandan da derin devletin hedefi haline gelmişlerdir. Sorgusuz sualsiz evlerinden alınan pek çok Kürt vatandaşımızın bir kısmından bir daha haber alınamamış, bir kısmı ise günlerce korkunç sorgulara tabi tutulmuşlardır. Bu dönem, kardeşin kardeşi vurduğu, sayısız faili meçhul cinayetin işlendiği, milyarlarca dolarlık maddi zararın Türkiye'yi vurduğu bir dönemdir.

Devletin yetkilerini haksız yollarla kullanan derin devletin oluşturduğu illegal örgütler, bölge halkına sürekli olarak baskı ve kötü muamelede bulunmuşlardır. Devlet içine çöreklenmiş bu çeteler, bölgede adeta yetki sahibi devlet gibi davranıp devlet otoritesini şahsi çıkarları doğrultusunda kullanmış, bölgede her türlü illegal faaliyeti gerçekleştirmişlerdir. Öyle ki, dönemin köy korucularının izahlarına göre, bölgede teröre karşı verilen mücadeleye en büyük zararı bu kişiler ve örgütler vermişlerdir.131 Terörün durması da, bir açıdan, bu derin örgütlerin faaliyetleri neticesinde mümkün olmamıştır.

Türkiye, geçmişten günümüze ülkelerinden kaçmak zorunda kalmış Kürt kardeşlerimize büyük bir onur ve sevgiyle sahip çıkmıştır. Solda: 1991 yılında Saddam zulmünden kaçıp Türkiye'de Çukurca mülteci kampına sığınan bir Kürt çocuğu. Sağda: Günümüzde Suriye'den kaçıp Türkiye'ye sığınan Kürt çocuğu.

O dönemde Güneydoğu'da Devlet yoktur. Mazlum Kürt halkı iki ateş arasında sahipsiz bırakılmıştır. Yaşadıkları haksızlıkları, işkenceleri, kabusları şikayet edecekleri bir mercii yoktur. Hak arayanlar, yine, tehdit ve işkencelerle karşılaşmaktadırlar. Resmi daireler dahi derin devletin himayesi altında rüşvet çarkının gizlice işlediği yerler halini almıştır.132 Fakat halkın, bunu dahi şikayet edebileceği bir mercii bulunmamaktadır. Söz konusu derin devletin baskılarıyla medya özgürlüğü tümüyle kısıtlanmış ve bunun sonucunda da bölgede yaşanan katliamlar, faili meçhuller, sebepsiz gözaltılar, baskılar ve tüm diğer sorunlar gizli kalmıştır.

Bölge köylerine sahte gerekçelerle derin devlet yapılanmaları baskınlar yapmaya başlamış, köy halkını meydanlara toplayarak onlara gözdağı vermiş, pek çok kişiyi sebepsiz gözaltılarla alıp götürmüşlerdir. Aynı köyler bu kez de geceleri PKK militanları tarafından basılmakta, onlar tarafından da eş zamanlı baskı uygulanmaktadır. Zalim PKK'lılar örgütün propagandasını yaparak, zorla para toplayarak, şüphelendikleri kişileri ihbarcı veya ajan diye katlederek daha korkunç bir zulüm yapmaktadırlar.133 Dindar Kürt halkımız, belki de en fazla ihtiyacı olduğu bir zamanda yanında Devleti bulamamış, hakkını arayamamış, haksızlıkların en şiddetlisiyle karşı karşıya kalmıştır.

Ergenekon terör örgütü, Türkiye'yi her an karışıklık çıkartılabilecek bir zeminde tutarak dilediği anda, dilediği bölgede olağanüstü hal ilan edebilmiştir. Ergenekon terör örgütü tarafından, terörle mücadele adı altında köyler boşaltılmış, yakılmış, yüzbinlerce Kürt kökenli vatandaşımız yaşadıkları yerlerden göç etmek zorunda bırakılmıştır. Göç edilen Mersin, Adana, Ankara, İstanbul gibi şehirlerde Kürtlerin ikamet ettiği gecekondu mahallelerinde ilkel şartlarda yaşamak zorunda bırakılmaları PKK propagandalarına uygun bir zemin hazırlamış ve PKK'nın şehir yapılanmasında önemli rol oynamıştır.

Birçok Kürt aydın ya da kanaat önderi ya hukuksuzca tutuklanmış ya da suikast ile katledilmiştir. Bunların çoğunun, Ergenekon-PKK işbirliğiyle organize edildiği çok iyi bilinen bir gerçektir.

Derin devlet bölgeyi kasıtlı olarak ihmal ederken, bölge halkına sahip çıkan, iş, aş, imkan, vs. temin eden kurtarıcı görünümü verilerek, PKK ön plana çıkarılmıştır. Bölge kasıtlı olarak sosyoekonomik bakımdan geri bırakılmış, halk bilinçli bir şekilde yoksulluğa, sefalete ve cehalete terk edilmiştir. Bütün bunların sonucunda da kısıtlı iletişim imkanları da fırsat bilinerek bölge halkı "kara propagandalarla" yanıltılmış ve devlet adeta "Kürtleri yok etmek isteyen faşist bir güç" olarak gösterilmiştir.

Masum Kürt anneleri, babaları, dünya güzeli Kürt çocukları tarihleri boyunca yüzyüze kaldıkları baskı ve zorlukların hiçbirini hak etmediler. Bu zor dönemlerde kardeşlerimizin yaşadıkları zorlukların farkındayız. Fakat devir artık telafi devridir. Kürt kardeşlerimiz geçmişin öfkesini taşımak yerine, artık kardeşliği isteyenler ile birlikte hareket etmelidirler.

Kuşkusuz başından beri Ergenekon terör örgütünün de hedefi, Türkiye'yi parçalamak, canımız gibi sevdiğimiz Kürt kardeşlerimizi bizden ayırmak ve Türkiye'den ayrı bir komünist Kürdistan kurmak olmuştur. Bunun için özellikle Kürt halkı üzerinde baskı uygulayarak onları dışlamak istemiş, onların bu baskı altında Türkiye'den kopmayı talep etmelerini beklemiştir. Fakat bu karanlık derin devlet, Kürt halkının iman gücünü, vatana ve millete bağlılığını hiçbir zaman hesaba katmamıştır. Bu değerli halk, Devletin kendilerini ciddi şekilde –ve yine derin devlet baskısıyla– ihmal ettiği dönemlerde bile Devlete olan inançlarını yitirmemişler, asla kopup ayrılmayı düşünmemişlerdir. Ergenekon terör örgütü, işte bu kararlılık neticesinde Kürt kardeşlerimiz üzerinde kurguladığı senaryoda başarısız olmuş ve hesaba katmadıkları büyük bir yenilgiye uğramıştır.

Kürt kardeşlerimiz şunu bilmelidir: O dönemde Güneydoğu'da olan bitenlerden habersiz değiliz. Kürt kardeşlerimizin ciddi şekilde baskı altında tutulduklarını, olağanüstü haksızlıklara maruz kaldıklarını, kendi ailelerinden adaletsizce kayıplar verdiklerini, bir yandan sinsi PKK belasıyla boğuşurken bir yandan derin devletin tetikçileriyle mücadele etmek zorunda olduklarını çok iyi biliyoruz. Bununla birlikte maruz kaldıkları yoksullukların, aile ve aşiret içi baskıların, feodal sistemin getirdiği acıların da farkındayız. Kürtçe'nin yok edilmeye çalışıldığından, Kürt kültür ve ananelerine şiddetle savaş açıldığından da haberimiz var. Kürt kardeşlerimiz için çözüm önerileri sunarken, PKK'ya yönelik bir üslup geliştirirken bütün bu gerçekleri bilerek hareket ediyoruz.

Yine PKK'ya katılımlarda pek çok Kürt genci üzerinde komünist söylemlerden çok, maruz kaldıkları adaletsizliklerin etkili olduğunun, dağa çıktıktan bir süre sonra da bu gençlerin bir kısmının örgüt baskısından dolayı bir daha geri dönemediklerinin farkındayız. Pek çok genç, terör örgütünün Stalinist, komünist ve dinsiz bir teşkilat olduğunu sonradan fark ettiklerini açıkça söylemektedirler. Yine hali hazırda Güneydoğu'da ve yurdun çeşitli yerlerinde yaşayan Kürt gençleri içinde, derin devletin illegal yapılarının kendisine, ana-babasına yaptığı fena muameleler nedeniyle Devlete ve Türk kimliğine öfke duyan ve küskün olan bir topluluğun olduğunun da farkındayız. Bir kısım kişilerin yaptıkları gibi bunlara gözlerimizi kapatmış veya bunları yok sayıyor değiliz. Kürt kardeşlerimiz şu önemli noktayı unutmamalıdırlar: Buradaki amaç, bütün bunlara çözüm bulmaktır.

 

Kürt ve PKK ayrımını iyi yapmak

İslam ahlakıyla yoğurulmuş, sevgi dolu mazlum Kürt halkı her şartta en mükemmel davranışı hak etmektedir.

Öncelikle dünyanın bazı süper güçlerinin, hatta ülkemizde de birtakım kişilerin ısrarla anlamazlıktan geldiği şu gerçeğe vurgu yapalım: Kürt ve PKK ayrı şeylerdir. Kürt; nur, efendilik, onur, haysiyet, namus, güzellik demektir. PKK ise adı üstünde Pislik, Kahpe, Kalleştir. Bir Kürdü PKK'lı olmakla yaftalamak, ona yapılmış en büyük hakaretlerden biridir. Kürt kardeşlerimizin efendiliği ve asaletine gösterilen en büyük iftiradır.

Konunun bu yönünü bilmeyen veya bu gerçeği kabul etmek istemeyenler genellikle Marksist PKK hareketini bir "Kürt direniş hareketi" şeklinde yorumlamakta ve terör eylemlerini Güneydoğu halkının tümünü kapsayan bir hareket olarak değerlendirmektedir. Oysa bu çok büyük bir aldatmaca ve haksızlıktır. Daha önce de belirttiğimiz gibi PKK terör örgütü, asıl olarak Kürt kardeşlerimizi hedef almış bir örgüttür. Şu anda da korku imparatorluğu Kürtler üzerine kurulmuştur. Nitekim PKK'ya karşı vatanı koruyan askerin büyük çoğunluğu, korucularımızın ise neredeyse tamamı Kürt'tür. Allah rızası için vatan topraklarını korumak adına PKK'ya karşı kendi canlarını ortaya koymaktadırlar.

Tüm Kürtleri sanki PKK'ya destek veren, Türkiye'den ayrı bir halkmış ve devlete kesin olarak karşıymış gibi göstermek de Kürt kardeşlerimizin üzerinde geçmişten beri uygulanmış bir başka toplum mühendisliğidir. Bu şekilde, terör yapan bir avuç komünist katille, Doğulu ve Kürt kökenli masum vatandaşlarımız bir gösterilmek istenmektedir. Bu suretle, Türkiye'nin her köşesinde Kürt kardeşlerimize karşı bir nefret ve düşmanlık ortamı oluşturulmaya çalışılmıştır.

Kürtlerle PKK'yı bir gösterme gayreti çok tehlikeli ve sinsi bir taktiktir. Türkiye'nin birçok yerinde Kürt vatandaşlara "PKK'lı" denilerek saldırılar düzenlenmiştir. Bu saldırılar da PKK için bulunmaz bir propaganda vasıtası haline dönüştürülmüştür. Bölge insanına, "Bakın sizi Türkler istemiyor, size düşmanlar" imajı verilmiş ve PKK'nın kullanacağı bir ortam hazırlanmıştır.

Güneydoğulu Kürt vatandaşlarımızın çok büyük bir kesiminin vatanına ölesiye bağlı, dindar ve Anadolu ahlakının bütün güzelliklerini taşıyan üstün insanlar olduğu gerçeği görmezden gelinemez. Allah korusun, sözün gelişi, bölgede –tüm silah baskılarından arınmış bir şekilde- bir özerklik referandumu gerçekleştirilecek olsa, bölünmeye ilk karşı çıkacak olanların Kürtler olacağı hemen görülecektir. Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi'nden (BİLGESAM) Dr. Salih Akyürek'in Kürt sorunu üzerine hazırladığı rapor, bağımsızlık ya da federasyon talebinin bölge halkı arasında yüzde 90’ın üzerinde bir oranla kabul görmediğini ortaya koymuştur.

Şu bilinmelidir ki, tertemiz Kürt gençlerimizi, Kürt vatandaşlarımızı komünizme teslim etmeye hiç niyetimiz yoktur. PKK, asla ve kesinlikle Kürtleri temsil etmemektedir. Kürt ve PKK ayrımını çok iyi yapmak gerekmektedir.

Kürt ve Zaza vatandaşlara "Türkiye'deki Kürtlere bağımsızlık verilmesi Kürt sorunu için bir çözüm müdür?" diye sorulmuş, Kürt vatandaşların %90,1'i bu soruya "hayır" cevabını vererek bağımsızlık taleplerinin olmadığını belirtmişlerdir. "Kürtlere federatif hakların verilmesi Kürt sorunu için kalıcı çözüm sağlar mı?" sorusuna ise Kürt vatandaşlarımız %92,7 oranında "hayır" cevabını vermişlerdir.134

PKK da bu gerçeği bildiğinden, halk üzerinde tehdit, saldırganlık ve baskı yoluyla bu hakimiyeti sağlamaya çalışmaktadır. Dolayısıyla, bir kısım kişilerin ve özellikle PKK'nın yaygınlaştırmaya çalıştığı Kürt=PKK söylemlerine şiddetli şekilde karşı çıkmak ve Kürt canlarımızın haklarını sonuna kadar korumak gerekmektedir. Kürt ile PKK ayrımını çok iyi yapmak ve bu ayrımı açıkça ve ısrarla halk arasında yaygınlaştırmak elzemdir. Bu bilgi, özellikle Batı toplumlarına ısrarla iletilmeli, dindar ve mukaddesatlı, efendi ve asil Kürt halkı ile kahpe bir komünist yapılanma olan PKK'nın ayrımı anlatılmalıdır.

 

PKK'nın temsil ettiği şey kalleşliktir. Kürt kardeşlerimiz ise onuru, dürüstlüğü ve üstün ahlakı temsil ederler. PKK kalleşlerini Kürt olarak nitelemek Kürtlüğe hakarettir.

Sevgi olmadan çözüm olmaz

Geçmişin acıları kuşkusuz ki derin izler bırakmıştır. Fakat bugüne baktığımızda önemli olan nokta şudur: Geliştirilen sevgisizlik ve güvensizlik ortamının telafisi mümkündür. Bu telafi ise sadece ve sadece sevgi ve özgürlükler yoluyla yapılabilir.

Kürtler, imanlı, derin ve efendi mizaçlı bir millet olduklarından daima asildirler. Nurlu ve dürüst insanlardır, insana ve dostluğa önem verirler, saygıyı mükemmel bilirler. Anadolu ahlakının güzelliğini en muhteşem şekilde yaşayan insanlardandırlar. Dolayısıyla bu güzel ahlaklı insanlar her şartta ve koşulda en mükemmel davranışı hak etmektedirler.

Bu konuda hükümetimizin ayrı, halkımızın ise ayrı üzerine düşen görevler vardır. Geçmişin acılarını telafi etmek adına hükümetimiz de halkımız da Kürtlere özel ve ayrıcalıklı bir üslup geliştirmelidirler. Geçmişte Kürtlerin görmediği sevgiyi herkesten çok onlara göstermelidirler. Geçmişin kefaretini bu şekilde ödemelidirler. 

 

Hükümetimizin üzerine düşen görev:

Bu konudaki önerilere geçmeden önce, Ak Parti hükümetinin 2002-2015 yılları arasındaki 13 senelik iktidarı boyunca, Güneydoğu'ya yönelik olarak, daha önceki yıllarda gerçekleştirilmemiş çok büyük yeniliklere imza attığını belirtmek gerekmektedir. Bunlar özetle:

     OHAL (Olağanüstü Hal) uygulaması kaldırıldı.

     Vatandaşların çocuklarına Kürtçe isim vermesinin önündeki engeller kaldırıldı.

     Siyasi partilerin kapatılması zorlaştırıldı.

     Kürtçe yayın yasağı kaldırıldı.

     Kürtçe kursların açılmasına imkan tanındı.

     Farklı dil ve lehçelerde radyo ve televizyon yayınına imkan sağlandı.

     Farklı dil ve lehçelerde reklam  yapılmasına izin verildi.

     TRT 6 Televizyonu 24 saat Kürtçe yayına başladı.

     10 Ocak 2015'te TRT 6'nın adı TRT Kurdi olarak değiştirildi.

     Özel televizyon ve radyo kuruluşlarına farklı dillerde 24 saat yayın imkanı sağlandı.

     Üniversitelerde farklı dillerde ana bilim dalı, enstitü, bölüm açma, seçmeli ders koyma imkanları sağlandı. Kürt dili ve edebiyatı bölümleri kuruldu.

     Üniversitelerde Kürdoloji kütüphaneleri kurulmasına izin verildi.

     Farklı dillerdeki kültürel faaliyetleri destekleme kararı alındı. Kürtçe filmlere destek verildi.

     Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin yakınlarıyla anadillerinde görüşmeleri sağlandı.

     Çağrı merkezlerinde Türkçe bilmeyen vatandaşlara yönelik hizmet imkanı sağlandı.

     Önemli bölgelerde Kürt açılımı çalıştayları düzenlendi.

     Yerleşim birimlerine eski Kürtçe isimlerinin iadesi sağlandı.

     Farklı dillerde siyasi propaganda yapılabilmesi sağlandı.

     Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca Kürtçe bazı önemli eserler yayınlandı.

     Yayla ve meralar yeniden kullanıma açıldı, köye geri dönüşler başladı.

     Kürtçe, ilk defa TBMM kataloğunda yer aldı.

     Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananlarla ilgili soruşturma komisyonu kuruldu.

     Kürtçe tiyatro oyunlarının sahnelenmesine izin verildi.

     Kürtçe müzik albümü çıktı.

     Yerel din adamlarının (Mele'lerin) Devlet tarafından istihdamına imkan sağlandı.

     Sanıklar için anadilde savunma imkanı sağlandı.

     Türk Dil Kurumu Türkçe-Kürtçe sözlük yayınladı.

     Anadolu Ajansı Kürtçe yayın başlattı.

     8 Mart 2015'te Hükümet GAP Eylem Planı'nı açıkladı. Planda, tarımdan turizme, eğitimden sağlığa, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin kalkınması için 26.7 milyar değerinde toplam 115 proje var.

     Kürtçe dilinde Kuran-ı Kerim basıldı.

     Bölgeye çok sayıda baraj, havaalanı, hastane ve okul yapıldı.

     Tüm yasalarda demokratikleşme ve çözüm süreci konusunda onlarca düzenleme yapıldı.

Sırf bu maddelere bakıldığında dahi tarihi gelişmelerin yaşandığı, çok büyük adımların atıldığı ortadadır.

Şanlıurfa'dan güzel bir manzara.

Mevcut hükümetimiz geçmiş hükümetlerden oldukça farklı atılımlara imza atarak, Kürt kardeşlerimizin refahı için önemli gelişmeleri hayata geçirmiş, Kürtlerin haklarına sahip çıkmıştır. Kuşkusuz bu atılımlar sadece Kürtlere yönelik değil, ülkemizde yaşayan tüm diğer etnik gruplara, Alevilere ve azınlıklara yönelik de gerçekleştirilmiştir. Bütün bunlar oldukça sevindirici ve gurur vericidir. Ayrıca daha fazla demokratikleşmenin de gereğidir. Bütün bu açılımların yanı sıra, geçmişte çok eksik bırakılmış bir boşluğun da giderilmesi, bunun için çaba gösterilmesi gerekmektedir. Bu eksiklik sevgidir. Bu sevgi yaklaşımına -geçmişi telafi etmek adına Aleviler, Rumlar, Ermeniler, Museviler, Hristiyanlar kısacası geçmişte ihmal edilmiş tüm etnik ve inanç grupları dahil edilmelidir. Fakat buradaki konumuz Kürtler olduğu için bu konuyu ayrı ele alacağız.

Güneydoğu'da yaşayan güzel insanlarımıza hak ettikleri değeri vermek önemlidir. Onların bölgede rahat ve huzurlu yaşamaları için gereken her imkanı sağlayacak bir politika yürütülmeli ve bundan taviz verilmemelidir.

Güneydoğu'da yolların, havalimanlarının, köprülerin yapılması elbette önemli gelişmelerdir. Fakat bundan daha önemlisi Kürt halkımızın kalbini kazanmaktır. Bunun için mutlaka sevgi politikasını esas alan etkinlikler düzenlenmeli, Kürt kardeşlerimiz Devlet tarafından hem korunduklarını hem de sevildiklerini hissetmelidirler. Hükümetimizin, Kürt kardeşlerimizin hak ve özgürlükleri yönünde yukarıda saydığımız açılımlarından da anlaşılacağı üzere, bu sevgi politikasının acilen uygulamaya geçirileceğine inancımız tamdır. Fakat tabi ki bu konuda öncelikli olan PKK terörünün ve teröristlerinin bölgeden kazınmasıdır. Şu an gelinen noktada bu konuda birtakım tedbirler alınıyor olsa da çok daha kapsamlı ve organize bir müdahale ile bölgedeki tüm teröristlerin derdest yakalanması ve bir an önce tutuklanması gerekmektedir. Bu, bölge halkının güvenliği için elzemdir.

Bu konuda şu önemli husus mutlaka dikkate alınmalıdır: Hali hazırda hükümet tarafından Güneydoğu illerimize atanan bir kısım valilerin ve Devlet görevlilerinin ekabir, insanlara tepeden bakan, kibirli, onur kırıcı, alaycı, halden anlamayan ve sevgisiz tavırlarının olmamasına özen gösterilmeli, böyle kişilere görev verilmemeli ve böyle bir durumla karşılaşıldığında ilgili kişiler hemen görevden uzaklaştırılmalıdırlar. Bu bölgelere Devletin sevgi ve şefkatini sunabilecek, güler yüzlü, saygılı ve sevgi dolu, azimli ve hizmet ehli, görgülü, kaliteli, karşısındakini küçümsemekten haya eden, güzellikleri övmesini bilen valilerin atanması gerekmektedir. Hükümetimiz bu bölgelerde, toplumları birbirlerine kenetleyecek çeşitli etkinlikleri gerçekleştirmeli, onlara eğitim, sanat ve bilim gibi konularda katkıda bulunmalı, Devletin destek ve sevgisinin her an yanlarında olduğunu hissettirmelidir.

Kürt bölgeye Kürt vali anlayışı da terk edilmeli, Kürtleri bir ırk olarak izole etme görünümü ortadan kalkmalıdır. Kürt valiler yurdun diğer kesimlerine, yurdun diğer kesimlerinden de valiler Güneydoğu'ya atanarak tek bir vatan üzerinde tek bir millet olarak kaynaştığımız gösterilmelidir.

Hükümetimizin özgürce ve etkili şekilde hareket edebilmek için bölgedeki bir kısım Sivil Toplum Kuruluşları'ndan (STK), yerel dini liderlerden, aşiret önderlerinden, yerel radyo ve TV'lerden, sevgi üslubu kullanan, komünist ve faşist felsefeye karşı olup İttihad-ı İslam'ı savunan aydınlardan destek alması güzel olacaktır.

Bu destek ile özellikle bölgede milli ve manevi birlik, kardeşlik üzerine konferanslar, filmler, belgeseller yayınlanması önemlidir. Kültürel yozlaşmaya değil; Allah'a, Kuran'a, iman hakikatlerine, Kuran mucizelerine, bilime, sanata, estetiğe, kaliteye, kültüre, sevgiye, insanları sevk eden politikalar izlenmelidir. Bunlar için internet ve medya yoluyla büyük bir seferberlik yapılmalıdır.

Özellikle sosyal medyada sevgi, barış temelli, modern, kaliteli, ilmi bir vizyonla Büyük Türkiye, İslam Birliği ideallerini benimsetecek bir seferberlik yapılmalıdır. Bu politika dahilinde kalitesizliğe, sevgisizliğe, nefrete, bağnazlığa asla izin verilmemelidir. Hurafelere, bidatlere yol verilmemelidir.

RTÜK'e bağlı tüm televizyon ve radyolar bu eğitim seferberliğine dahil edilmelidir.

Saddam rejiminin zulmünü gösteren bu toplu mezar Kürt kardeşlerimizin yaşadıkları kabusun sadece bir bölümünü temsil etmektedir.

Bütün dünyanın sırtını döndüğü bir anda aralarında Kürtlerin de bulunduğu mülteci kardeşlerimize kapılarını ve vicdanını açan ülke Türkiye oldu. Kürt kardeşlerimiz sınırda Türk askerinin şefkati ile karşılandılar.

Saddam Kürtlere zulmettiğinde, Esad katliam yaptığında veya PYD'nin zulmü sırasında Kürtleri hep Türkiye kollamış ve kurtarmıştır. Her türlü ihtiyaçlar samimice ve güzellikle karşılanmıştır. Kobanili Kürt kardeşlerimiz ülkemizde en güzel şekilde kucaklanmıştır. Tüm bu gerçekler tarihi bilgi ve belgelerle ayrıntılı olarak anlatılmalı, Kürt kardeşlerimize yönelik geçmişteki sevgisiz yaklaşımların, hedefleri farklı olan Ergenekon terör örgütü ve PKK belalarından kaynaklandığı ısrarla belirtilmeli, Kürt kardeşlerimizin daima Türk Devletinin ve milletinin koruması altında olduğu hissettirilmelidir.

 

Halkımızın üzerine düşen görev:

Irkçılık, cehaletin de ötesinde bir ruh hastalığıdır. Dünyadaki tüm insanlar Hz. Adem (as)'ın soyundan gelir ve İslam dini ırkçılığı kesin olarak lanetlemiştir. Dolayısıyla Kürt kardeşlerimiz, ülkemizde sayısı pek az olan bir kısım Beyaz Türklerin ırkçılık politikalarına tevessül etmemelidirler.

Türk halkı içinde kendisini "Beyaz Türk" olarak tanımlayan insanlardan bir kısmının bu tanımlamanın ardına sığınarak ürkütücü bir ırkçılık politikası sürdüren, bu politika gereği Türkiye üzerinde sadece Kürtleri değil başka ırkları da istemeyen bir güruh olduğu bilinmektedir.

Irkçılık, cehaletin de ötesinde bir ruh hastalığıdır. Dünyadaki herkes Hz. Adem (as)'ın soyundandır, dolayısıyla herkes eşit yaratılmıştır. Kendisini Darwinizm'in saptırıcı etkileri veya başka sebeplerle üstün gören anlayış, söz konusu kişinin hem Darwinizm safsatasına inanacak kadar cahil hem de bundan nefret söylemi çıkaracak kadar hasta bir zihniyet olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla ırkçılık yapan bir insanı, normal ve sağlıklı akılda biri olarak tanımlamak ve onu bu anlamda muhatap almak doğru değildir.

Yüce Rabbimiz Kuran'da üstünlük ölçüsünün ırk değil, sadece ve sadece takva olduğunu belirtmiştir:

Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)

Yine kendilerini bir şekilde "Beyaz Türk" olarak tanımlayan bu insanlar arasında, Kürtlerin kültürlerini ve kişiliklerini kendine uygun bulmayan, enaniyet ve kibirden gözleri ve ruhları körelmiş, maddiyat ve eğitim ile üstünleştiğini zanneden bir kesim, ülkenin sadece Batı hattından oluşmasını istemekte ve Güneydoğu'nun ayrılmasında kendilerince sakınca görmemektedirler. Bu kişilerin, Kürt kardeşlerimizin komünistlerin ellerine düşmesi ve ezilmeleri umurlarında bile değildir. Bela kendilerine dokunmadığı sürece, bencillikleri içinde kavrulur ve materyalist dünyalarının içinde sevgisiz bir hayat yaşamaya devam ederler.

Unutulmamalıdır ki, söz konusu "Beyaz Türkler"in bir kısmı, bahsettiğimiz enaniyet ve kibir dolu tavırlarını sadece Kürt kardeşlerimize değil, ülkedeki tüm azınlıklara, hatta fakirlere, köylü kardeşlerimize, eğitim seviyesi düşük kişilere, daha da ileri giderek hastalara ve sakatlara dahi gösterebilmektedirler. Bunun kuşkusuz en temel sebebi, etkisinde kaldıkları materyalist zihniyetin üzerlerinde bıraktığı müthiş olumsuz ruh hali ve vicdan zafiyetidir. Söz konusu kişiler, ne yazıktır ki, bu sevgisiz ruh halinin ceremesini asıl olarak kendileri çekmekte, içlerinde yaşattıkları sevgisizlik asıl olarak kendilerine zarar vermektedir.

Kürt kardeşlerimizin üzerindeki, zulmün, baskının, gözyaşının hakim olduğu günleri geride bırakma zamanıdır. Komünist tehdidi ortadan kaldırarak gözyaşının olmadığı bir ortamda kardeşçe ve huzur içinde yaşayacağız.

Diyarbakır Ulu Cami'de namaz kılan kardeşlerimiz.

Şu da bir gerçektir ki yukarıda saydığımız bu görüşteki kişiler, ülkemizin çoğunluğunu oluşturmamaktadırlar. Halkımızın çoğunluğu, Kürtlerin, dürüstlük, efendilik, doğruluk bakımından çok üstün bir topluluk olduğunun farkındadır. Kürtlerin onuru, bütün milletimize örnek olacak güzelliktedir ve bu kardeşlerimiz, yüksek ahlakın en mükemmel tecelli ettiği kişilerdir. Asla yalan söylemez, onurlarına yakışmayan bir işe girişmez, dürüstlükten taviz vermezler. Yıllarca acı çekmiş olmak, çileden geçmiş olmak insanı çok güzel eğitir ve acı çeken insanlar hep nezaketi ve sevgiyi en fazla bilen insanlar olurlar. İşte bu nedenle Kürtlerin değeri pek çok insandan kat kat fazladır.

Milletimize düşen, kendini bilmez bir kısım "Beyaz Türklerin" iddialarını ve taleplerini boşa çıkaracak şekilde Kürtlere sahip çıkmaktır. Gerek gösterilecek sevgi ile, gerek kardeşliği teşvik eden yazılar ile gerekse de sosyal medyadaki kampanyalar ile bu sevgisiz azınlığın kötü telkinleri bertaraf edilebilir. Halkımız, Kürtlerin yıllarca çektikleri acılara ortak olduklarını, PKK'ya ve zalim derin devletlere karşı birlikte mücadele edeceklerini gösteren bir çaba içinde olmalıdır.

Kürt kardeşlerimize düşen ise söz konusu kendini bilmez azınlığın sözlerine ve uygulamalarına hiçbir şekilde itibar etmemeleridir. Allah mutlaka Hakkı ve doğruyu hakim kılar. Zalimce düşünenler, Allah Katında ne kadar aciz olduklarını bilmeksizin, cahilce büyüklük taslamaya kalkanlar, Allah'ın kanununa göre mutlaka yenilgiye uğrayacaklardır. Dolayısıyla Kürt kardeşlerimize düşen, doğru ve dürüst davranmaya devam etmeleri ve daima iyilerle birlikte hareket etmeleridir. Kürtlerin hakkını savunan bu ülkede çok fazla doğru, vicdanlı ve dürüst insan vardır.

Unutulmamalıdır ki: Her acı, daha fazla sevgi ve daha fazla özgürlükle telafi edilir. Bizler bu acıları sevgi ve özgürlüklerle telafi etmeye hazırız. Bunun için de tüm gücümüzü kullanacağız. Dolayısıyla bundan sonra olması gereken, sevgi insanlarıyla ittifak içinde yepyeni bir başlangıç yapmaktır. İttihad-ı İslam, ırk ve din ayrımı olmadan tüm insanları kapsayacak büyük bir ülküdür. Kürt kardeşlerimiz bizimle bu ülküyü paylaşmalı ve zalimin gücünün olmadığı, haksızlıkların kalmadığı, adil ve huzurlu bir dönem birlikte inşa edilmelidir. 

Rabbimiz bildirmiştir:

...Allah, batılı yok edip-ortadan kaldırır ve Kendi kelimeleriyle hakkı hak olarak pekiştirir (gerçekleştirir). Çünkü O, sinelerin özünde olanı bilendir. (Şura Suresi, 24) 



Dipnotlar

131. Bedran Akdağ, Dağın Ardındaki Gerçekler, Ozan Yayıncılık, 2012, s. 35

132. A.g.e. s. 36

133. A.g.e. s. 37

134. Dr. Salih Akyürek, Kürtler ve Zazalar Ne Düşünüyor? Ortak Değer ve Sembollere Bakış, BİLGESAM, rapor no. 26, İstanbul 2011, http://www.bilgesam.org/Images/Dokumanlar/0-91-2014040810rapor 26. pdf

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

2. BÖLÜM ASIRLIK HEDEF: ORTADOĞU'YU BÖLME İHTİRASI

OKUYUCUYA