GİRİŞ
Güçlü
Osmanlı idaresi altındayken bile üzerinde planların ve iç karışıklıkların eksik
olmadığı Ortadoğu her zaman gözde bir coğrafya olmuştur. Aslında bu coğrafya doğru bir tanımla
"doğu"dur. Onu Ortadoğu haline getiren ise deniz ticaret yollarıdır.
Bu değerli denizler, Ortadoğu'yu bildiğimiz doğudan ayırmış ve paha biçilmez
hale getirmiştir. Ortadoğu'nun petrolü, doğalgazı ve diğer zenginlikleri bu
ticaret yolları ile Batı'ya ulaşmış, Batı'nın ticari malları ve silahları da
yine bu limanlara uğramıştır. Değerli olan bu coğrafya üzerinde elbette ki
kavga da çok olmuştur. Osmanlı'nın hakimiyeti bu kavgaları dizginlerken,
kavgaları tetikleyen ise Osmanlı'nın yok oluşu olmuştur. Ortadoğu, Osmanlı
hakimiyetinin sürdüğü zamanlarda bile Batılı güçler tarafından gizli
anlaşmalarla paylaşılmış, üzerinde menfaat planları yapılmıştır. I. Dünya Savaşı
sırasında, henüz savaş bitmeden itilaf devletleri kendi aralarında Ortadoğu'ya
sınır çizecek ve sınırları hakimiyet altına alacak kadar ileri
gidebilmişlerdir. Ortadoğu parçalanırken yeni oluşan ülkelerin sınırları
cetvelle çizilmiş, cetvelle çizilen bu suni sınırlara tüm Ortadoğu halkı riayet
etmek zorunda kalmıştır.
O zamandan bu yana
Ortadoğu gerçekte bir Batı hegemonyası altındadır. Batı, önceleri bu ülkeleri
doğrudan yönetmek istemiş, bunun zorluklarıyla baş edemeyince diktatörler ve
çeşitli aktörler kullanmıştır. Diktatörlüklerin bir kısmı halk ayaklanmalarıyla
yıkılırken, bir kısmı çeşitli bahanelerle ABD ve koalisyon güçlerinin işgaline
uğramış, milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanan bu işgaller birer savaş bile
sayılmamıştır. Batı hegemonyası nefreti beraberinde getirmiş, Batı'nın ilk
başta Rusya'ya karşı desteklediği radikal güçler dallanıp budaklanmış ve bu
defa Batı'ya karşı birer terör hareketi olarak bütün Ortadoğu'yu sarar hale
gelmiştir. Şu anki manzaraya baktığımızda ise güzel Ortadoğu, bir kavga,
nefret, öfke ve savaş alanı görünümündedir. Batı'ya kızan uluslar birbirine
girmiş, birbiriyle ittifak edemeyen Müslümanlar birbirini katleder hale
gelmiştir.
1- ÖNCESİ | İç savaş nedeniyle harabeye dönmüş olan Suriye sokakları. |
İşin şaşırtıcı yönü
ise, bu manzaranın çıkış noktasının yıllar önce tespit edilmiş bir planın
parçası olmasıdır. Ortadoğu'da akan kan, tümüyle yanlış idare ve politikalardan
kaynaklanan trajik bir sonuç değil, çoğunlukla özel olarak tasarlanmış ve halen
işlemekte olan bir senaryonun parçasıdır. Ortadoğu'dan cenazelerin çıkması,
insanların kindarlaşması, birbirlerinin şehirlerini yıkar hale gelmeleri bir
kısım kişi ve çevreler tarafından zaten istenen ve beklenen bir sonuçtur.
Ortadoğu üzerindeki planlar baştan itibaren bu esasa göre hazırlanmış ve
uygulamaya geçirilmiştir.
Bu planın en büyük
hedeflerinden biri parçalanmış ülkelerdir. Günümüzde, Suriye ve Irak, bu plana
bağlı kalınarak paramparça edilirken, hedefteki diğer ülkeler üzerinde de
farklı planlar bilindik yöntemlerle uygulanmaktadır. Osmanlı yıkıldığından
beri, daha net bir ifade ile Sevr'den beri, üzerinde yüz yıldır plan kurulan bu
ülkelerden biri ve belki de en başlıcası Türkiye olmuştur.
Bu kitap, Türkiye
üzerindeki parçalama planlarının neden ve nasıl geliştiği, hangi yöntemlerle
uygulandığı, PKK'nın neden bu senaryoda yer aldığı ve bunu bertaraf etmek için
neler yapılması gerektiğini oldukça kapsamlı ve önemli belgelerle
anlatmaktadır. Fakat önce, Ortadoğu üzerinde geliştirilen planların kaynağına
gitmek gerekmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder